20 Şubat 2014 Perşembe

You Don't Know Jack (2010,US,IMDB:7.8)

"Doktor ölüm" lakaplı, 1928 doğumlu ermeni asıllı doktor Jack Kevorkian'ın  biyografisidir.Dr. Kevorkian , ötenazi yöntemiyle hastaların acılarından nihai bir sona mümkün olan en acısız şekilde ulaşabilmelerinin, bir insan hakkı olduğunu, her insanın acısız ,çabuk ve onurlu bir ölümü hak ettiğini ve doktorların görevinin sadece hayat kurtarmak değil hastaların acılarına son vermek ve mümkün olan en iyi yolla onların talebi ölüm dahi olsa bunu gerçekleştirmek de olduğunu savunmuştur.


Doktor Kevorkian bu yöntemle 130 hastasını, enjeksiyon veya gaz kullanarak hızlıve acısız bir ölümle buluşturmuştur. Tüm bu süreci daima kayıt altına almış, hastaların ve ailelerin neler hissettiklerini ,ve haklı davasının gerekçelerini sunmuştur.Elbette bu bakış açısı bir çok çevrece (özellikle muhafazakar kesim tarafından..Filmde de protestolar sırasında muhafazakar gruplarca Jack'in Tanrı olmadığı ve Tanrı gibi hayatların ne zaman sonlanacağına karar veremeyeceği söyleniyor..Hatta Jack'e "Sizin bir Tanrı'nız yok mu?" sorusu yöneltiliyor  ve Jack yanıt olarak " Var. Sebastian Bach. En azından benimki uydurma değil." diyor.) sert bir biçimde eleştirilmiştir ve Jack yıllarca davalar arasında gidip gelmiştir. Nihayetinde 1999 yılında hakkında 10-25 yıl arası hapis cezası verilmiştir.(2007 yılında ise salıverimiştir) Ceza almasında öne sürülen neden ise herkesin kuralları eleştirebiliceği,örneğin yazarak ve ya protestolarla;ancak kimsenin hukuk kurallarından üstün olamayacağı ve kuralları yok sayamayacağı ya da kafasına göre değiştiremeyeceği ve tutumu ve ilkesi doğru dahi olsa bunun hesabını mahkemeye vermek zorunda olduğudur.

Senaryosunun gerçek bir hikayeye dayanmasının çekiciliğinin yanı sıra, Al Pacino'nun göz dolduran oyunculuğu filmi müthiş kılıyor.  Başından sonuna kadar insana ölümün, ve hep kaçtığımız sonun bir gün dünyadan tek isteyeceğimiz şey olabiliceğinin altını çizen ve bizi derin soru işaretleriyle baş başa bırakan hem görsel hem de düşünsel birikimimize katkı sağlayan bu yapıt izlenmeye değer..                                                


7 Şubat 2014 Cuma

WELCOME(2009) IMDB:7,6 (FRANCE)





































YAZAN VE YÖNETEN: PHILIPPE LIORET

OYUNCULAR:VINCENT LINDON,FIRAT AYVERDİ,AUDREY DANA..

17 yaşındaki Bilal, Irak Kürdistan bölgesinden Fransa'ya kadar savaştan kaçarak gelmeyi başarmış bir Kürt gencidir.Mülteci kamplarında onun ve bir çok arkadaşının hayali İngiltere'ye ulaşmaktır.Bunun için tırlarla kaçak geçiş yapmak mümkündür.Ancak tırlar aranırken içeride insan olup olmadığına bakmak için tek tek tırlar açılmamakta bunun yerine tırların perdelerinden egzoz gazı verilmektedir.Mültecilerin bundan etkilenmemek için yapmaları gereken başlarına bir poşet geçirip gazın etkisinden korunmaktır.Ancak Bilal,Irak'tan Türkiye'ye geçtikten sonra Türkiye askerlerince yakalanmış ve başına geçirilen bir poşetle saatlerce o durumda bırakılmıştır.Bu Bilal için bir travmaya dönüşmüştür.Fransa'dan İngiltere'ye kaçak girişin ilk denemesinde bu travmadan dolayı hem kendisinin hem de arkadaşlarının yakalanmasına sebep olur.

Bilal'in İngiltere'ye gitmek istemesinin sebebi kendisini bekleyen kız arkadaşı Mina dır. Mina ailesiyle yaşamaktadır ve Bilal'i sevmektedir.Bilal ona ulaşmak için Manş denizini geçmeye karar verir. Bir yüzme hocasıyla tanışır.Hikaye'nin yönü bu tanışmadan sonra tamamiyle değişecektir.

Aşkı,tutkuyu,sevginin önemini,insanlığı ve eşitliğin gerekliliğini tekrar tekrar hatırlatan,film boyunca bizi derin düşüncelerle sarmalayan bu hikayeyi izlemeniz tavsiye edilir.Günümüzün en güncel sorunlarından biri olan mülteci sorununu anlatmanın yanı sıra, hergün her birimizinde aslında  maruz kaldığı eşitlik yoksunu dünyayı ve bu eşitsizliğimizin bile bazı insanların sahip olduğundan çok daha değerli oldugunu bize hatırlatan bu yapım, Fırat Ayverdi'ye de Sezar Ödül törenininden "en çok umut vaadeden oyuncu" ödülünü almasını sağlamış önemli bir yapımdır.Beni olduğu kadar sizi de etkileyip sarsıcak bu yapıma hem Dvd hem de internet aracılığıyla ulaşabilirsiniz.

THE PERKS OF BEING A WALLFLOWER (2012) IMDB:8.1

Klasikleşmiş ya da çokça izlenmiş yapımların dışında tutulabilicek ancak bu yapımlar kadar başarılı ve farklı son dönemlerde izlediğim en iyi filmlerden biridir "the persk of being a wallflower".Stephen Chbosky nin romanının sinemaya başarıyla uygulanmış versiyonudur.

Başkarakter Charlie,hepimizin en azından lise ve ortaokul yıllarında karşılaştığımız o silik,başarılı ama suskun insanlardan biririn imgelemesidir.Charlie ve onun teyzesiyle yaşadıklarının gölgesinde kalmış hayatının bir bölümünü izliyoruz film boyunca. Emma Watson da başrollerden biri ve Charlie'nin tutkusu.Liseye başlayan Charlie bütün o silik hatta bir nevi asosyal karakterine karşın yeni bir arkadaş grubunda bulur kendisini. Ezra Miller bu grubun 3. üyesidir ve  filmin en çarpıcı ve sıradışı karakterini oynamayı üstlemiştir.Kendisi oldukça çılgın,yapıcı,eğlenceli bir eşcinseli canlandırmaktadır.Film öğretici sınıflandırılmasına kesinlikle alınamasa da izleyicilerden genç olanların kendilerinden bir parça bulucağı ; olgun kesiminse eskilere dönüp bazı hataları ve hayata dair o eski arzu ve anılarını sorgulayacağı,damağınızda güzel bir tat bırakıcak ve izlemekten asla pişman olmayacağınız bir yapım.Tavsiye edilir efendim.

Bu arada başrol Charlie'yi iseLogan Lerman canlandırmaktadır.

Filmde araba sahnesinde duyucağınız müzik "Heroes" dur.Bilginize..