26 Ocak 2014 Pazar

INGMAR BERGMAN (1918-2007)

Ingmar Bergman sinema tarihi için son derece önemli, İsveçli oyun yazarı ve yönetmendir.9 kez Oscar'a en iyi yönetmen dalında aday gösterilmiştir."Bir Yaz Gecesi Gülümsemeleri" filminin Cannes'daki başarısının ardından yönetmen hem Avrupa'da hem de Amerika'da geniş çapta bir üne kavuştu.Filmografisi 5 dönem olarak inceleniyor.Vikipedi de daha detaylı bilgiler bulabilirsiniz;ancak ben burda Bergman'ın çok sevdiğim bir filmi hakkında sizleri bilgilendirmek istiyorum.Aksi söyliyceğim herşey bir ansiklopedik bilgi niteliğinde olucak ve sizi sinema televizyon bölümünden bir dersi işler edasıyla meşgul etmiş olacağım.



7.MÜHÜR (DET SJUNDE INSEGLET)



Film, savaştan dönen bir Orta Çağ  şövalyesinin, dönemin en illet hastalıklarından veba sonucu paramparça olmuş şehri ve insanları görmesinden sonra duyduğu acıyı ve Tanrı'nın varoluşu hakkındaki kuşkusunu konu alır.Bir müddet sonra kendisi de Azrail ile karşı karşıya gelir.Ancak kaderine razı gelmek istemez ve  Azrail'i satranç oynamaya davet eder.Ölümden kaçabiliceğine kendini inandırmıştır.Bu kısımda vikipedi den bir alıntı yapmak istiyorum. "Bir rahip oğlu olan Bergman, tıpkı Şövalye gibi, modern dünya topyekün savaşları ve nükleer psikozu ile dini bir bakışı yalanlıyor görünse de, inancın sorunlarından kendini kurtaramıyordu. Seyrek, stilize tematik diyaloğu, ağırbaşlı ses efektleri ve vakur, melankolik müziğiyle Yedinci Mühür, dinsel deneyimin hem daha hafif hem de daha karanlık yanlarının nüfuz ettiği, belki biraz saplantılı, ama yine de çarpıcı bir film olarak varlığını günümüzde de sürdürüyor."




Bergman dan da bir alıntı paylaşmalı:  "Yedinci Mühür, serbestçe kullanılmış ortaçağ malzemeleriyle 
sunulan modern bir şiirdir. Filmimde Şövalye, bugünün askerinin savaştan dönmesi gibi, Haçlı Seferi'nden dönüyor. Orta Çağda insanlar vebadan ölesiye korkarlardı. Bugün de atom bombası korkusuyla yaşıyorlar. Film, teması hayli basit bir alegoridir: İnsan, onun ebedi Tanrı arayışı ve tek mutlaklık olarak ölüm."


Aslında çok basit bir temadır ele alınan.Ancak Azrail ile satranç oynamak fikri herhalde yüzyılın en yaratıcı ve aydın fikirlerinden olmalı.Film boyunca bir çok diolog ve monolog da dejavu yaşıyoruz.Çoğumuzun Tanrı ve varoluşu hakkında kendine defalarca sorduğu sorular soruluyor,bazen ana karakter yalnız kendine bazense Azrail'e yöneltiyor sorularını. Ama her birimizin sorunlarına öyle benzerki.Bu filmi bu kadar özel yapan; hem çoğumuzun düşünebiliceğinden çok başka bir kurgusu olması hem de bizim belkide Tanrı eliyle kurgulanmış hayatlarımızdan,yinelenen soruları ya da  durumları içermesi olabilir.

Filmden bir alıntıyla sonlandırmak istiyorum yazıyı;

"insanın duyularıyla tanrıyı kavraması o kadar imkansız mı? o neden yarım vaatlerin ve görülmeyen mücizelerin ardına saklansın ki? kendimize inancımız yoksa başkasına nasıl inanç duyabiliriz? benim gibi inanmak isteyen ama yapamayanlara ne olacak? ya inanmayan inanamayanlar? içimdeki tanrıyı neden öldüremiyorum? o nu kalbimden atmak istememe rağmen neden alçaltıcı ve acı verici şekilde içimde yaşamaya devam ediyor? neden her şeye rağmen bu gerçeklikten kurtulamıyorum?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder